Vakti zamanında bir karının bir keloğlan varmış. Bir gün zibillikte oynarken bir tane nohut bulmuş, bunu alarak hesaplamaya başlamış: Bir nohuttan on nohut, on nohuttan bir ölçek, bir ölçekten on ölçek olur deyip ölçek nohudu almış ve zengin bir adamın kapısı önüne gelerek durmuş.
Zengin ev sahibi kapıdan çıkarken kapının önünde Keloğlan’ı görmüş.
“Ne istiyorsun?” diye sormuş. Keloğlan, zengin adama:
Benim beş yüz deve yükü nohudum vardı, Halep’e giderken yolda harabeler bizi soyarak nohutlarımı aldılar, adamlarımı öldürdüler, elbiselerimi soyup kötü elbiseler giydirdiler, gözümü bağlayıp bir dağa koydular. Ben de kaçıp buraya geldim, demiş. Zengin adam, bunu hemen evine götürmüş, bir kat yeni elbise giydirmiş; beş on gün oturduktan sonra Keloğlan,
“Bana izin verin gideyim?” demiş. Zengin adam, Keloğlan’a bir at vermiş.
Keloğlan yola revan olmuş. Günün birinde Halep’e varmış. Halep de tüccarlardan “beş yüz deve yükü nohudum geliyor” deyin para almış. Bu adam şöyle zengin, böyle zengin diye herkeş methetmeye başlamış. Bir gün Haleb’in valisi de bunu yemeğe davet etmiş. Bu da daveti kabul etmiş.
Keloğlan hizmetçisine yirmi lira vererek:
“Bu paraları Valinin hizmetçilerine dağıt,” demiş. Kendi önde, hizmetçisi arkada Valinin evine gitmişler. Davetten dönerken Keloğlan’ın hizmetçisi valinin hizmetçilerinden birine beş lira, diğerine on lira ve ötekilerine de ikişer buçuk lira vermiş. Bir iki gün sonra vali haber salmış. “Kızımı alıyorsa hiçbir mesarif etmeden kendine veririm,” demiş. Bu da kabul etmiş. Düğünleri kırk gün kırk gece sürmüş. Valinin kızını Keloğlan almış. Bir gün Valinin kızı hamama gitmek için kocasından beş lira istemiş; kocası da hangi tüccara haber salmışsa kimse para vermemiş. Gayri Keloğlan bu zamanlarda iyiden iyiye fakir düşmüş; odunları bile kalmamış. Evlerinin içindeki büyük tut ağacı keserek idare ediyorlarmış. Bir gün yine ağacı keserken ağacın içinden altın akmaya başlamış. Hemen bir değnek alarak duvara vurmuş. Değnek senini duyan Vali hemen “Ne oluyor?” diye damadının evine koşmuş. Keloğlan, “Benim beş yüz deve yükü nohudumu satmışlar da karşılığı bana bu kadar altın getirmişler, onun için dövüşüyorum,” demiş. Parayı toplayarak içeri almışlar.
Keloğlan bir mağaza açıp ticarete başlamış. O tek nohudu sakladığı yerden çıkartarak “Beni zengin eden bu nohuttur” deyip ağzına atmış.
Yiyip içip muradına geçmiş.
DERLEYEN :
Salih SAN
KAYNAKÇA :
Türk Folklor Araştırmaları Dergisi, 1954, sayı:54