Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde kalbur saman içinde bir memlekette bir padişah varmış. Bu padişah, kendi memleketinin toprakları üstünde yaşayan en zeki insanı bulması için vezirine emir vermiş.
Bir oduncunun üç kızı varmış, aynı memlekette yaşayan. Bu kızların en küçüğü çok zeki imiş. Padişah, bir sürü aramalardan sonra bulunan bu kıza, veziriyle otuz lira ve otuz arşın kumaş göndermiş. Ama vezir hem paranın, hem de kumaşın yarısını kendine alıkoymuş, geriye kalan yarı para ile kumaşı kıza götürmüş. Kız hediyeleri alınca “benim de bir haberim var padişaha; aynen nakledin” diyerek şunları söylemiş:
“Babam taktaklara, annem vakvaklara gitti. Büyük ablam çirkini güzel etmeye, küçük ablam bir’i iki yapmaya gitti. Ben de baş aşağı baş yukarı yapıyorum. Padişahım ne İslâm’dır, ne gâvur.
Vezir bu cevabı padişaha nakledince, padişah meseleyi çözmüş ve hırsızlık yaptığı için vezirini öldürtüyor. Meğer kızın dediklerinin manası şuymuş: Babam odun kesmeye, annem ördek gütmeye, büyük ablam gelin hazırlamaya, küçük ablam doğum yaptırmaya gittiler. Ben de fasulya pişiriyorum. Bana gönderdiğin hediyeler ne senin şanına uygun, ne de bana yeter…
Padişah başka bir veziriyle haber gönderip kızların babasını, oduncuyu çağırmış. Oduncu gelince, ona: “Senin kızlarına talibim ama kız oğlan kız altı aylık gebe olarak isterim.” Demiş. Oduncu eve dönünce olup biteni anlatmış, kızlarına. Küçük kız “sen hiç üzülme, babacığım. Ben bilirim yapacağımı” diyerek hemen ablalarının karınlarını minderlerle filan kabartmış. Büyük ablasına: “Padişah sana, gebe misin? diye sorunca, “evet, canım da ekşi istiyor zaten” de! Küçük ablasına: “Padişah sana sorarsa “evet, ben de gebeyim; canım da baklava istiyor hep.” de, emi! Aman unutmayın söyleyeceklerinizi. Benimkini de bana bırakın., demiş.
Hep beraber padişahın huzuruna varınca iki büyük kız küçük kardeşlerinin öğrettiği şekilde padişaha cevap vermişler. Sıra en küçük kıza gelince, kız hemen: “ben balmumundan şiş, tereyağından kebap isterim” demiş. Padişah bu cevaba şaşırmış ve “böyle şey asla olmaz” demiş. Bunun üzerine kız: “A efendim. Hem kız oğlan kız, hem de altı aylık gebe insan olur mu?” demiş. Padişah bu cevaptan çok memnun olmuş ve büyük kızı köydeki ekşiciye ortanca kızı baklavacıya vermiş, küçük kızı da kendisi almış. Büyük bir düğün yapmış, gerdeğe girmiş. Ertesi gün, artık karısı olan küçük kıza kırk tane anahtar vermiş ve saraydaki otuz dokuz odayı açabileceğini, ama kırkıncı odayı asla açmamasını tembih etmiş. Günlerden bir gün, kız da merak edip kırkıncı odayı açmış. Açmış bakmış ki, iki pencereli bomboş bir oda. Pencereden baktığında, aşağıda deniz kıyısında iki sandalcının birbirlerini balta ve satırla durmadan kesmekte olduklarını görmüş. Biri “bana olan iki bin lira borcunu ver”; öteki “almadım ki, vereyim” der dururlarmış. Bunlar tam yedi senedir birbirlerini hep böyle kesip dururlarmış, çünkü büyülü imişler. Kız, bu olup biteni anlar anlamaz hemen camdan bir dolap yaptırarak içine iki bin lira koymuş ve odanın penceresinden aşağıya sandalcıya sarkıtarak “camı kırmadan bu parayı al, senin olsun” demiş. Sandalcı “nasıl alayım, camı kırmadan” deyince, kız “sen de parayı şu tarihte gördüğün rüyada ona vermiştin. Şimdi nasıl istersin?” demiş. Bunun üzerine sihir bozulmuş. Adamlar uyanmışlar ve oradan çekip gitmişler.
Meğer padişahın canı sıkıldıkça ve eğlenip zevklenmek istedikçe daima bu odaya gelir, o sandalcıların kavgasını gülerek seyredermiş. Yine bir gün odaya geldiğinde, bakmış ki kimsecikler yok. Hemen karısının odayı açtığını anlamış. Çok kızmış ve karısına kendisini öldüreceğini, hazırlık yapmasını söylemiş. Kız da birlikte yedikleri son yemekte padişaha ilaçlı bir şerbet içirmiş, onu uyutmuş. Bir sandalla ıssız bir adaya padişahı götürmüş. Ayılması için başka bir şerbet hazırlamış, içirmiş. Padişah şerbeti içinde hemen uyanmış. Kız da ona “Şimdi ben kuvvetli oldum. Söyle bakalım, seni tekrar makamına götüreyim mi, yoksa burada kurda kuşa yemi olursun? Demiş. Bunun üzerine padişah yaptığı hataları kabul etmiş ve: “Akıllı olmak sencileyin, deli olmak bencileyin; var beni sarayıma götür” demiş. Kız da sandalla tekrar saraya dönmüş, padişahla beraber.
Onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine…
DERLEYEN :
Nevzat GÖZAYDIN