Vaktiyle bir padişah tellal çağırtmış. Bu gece kimse ışık yakmayacak demiş, üç kız kardeş varmış. Bunlar çok fakirlermiş, her gece yün eğirirlermiş, onları satarak karınlarını doyuruyorlarmış. O gece, yün egirmeseler aç kalacaklarmış. Onun için pencereye siyah bir perde tutmuşlar. Yünlerini egiriyorlarmış. O sırada padişah da devriye geziyormuş. Bunların perdelerinden dışarıya ışık sızıyormuş. padişah, bunların pencerelerinin önünde durmuş. Konuştuklarını dinlemiş. Bu sırada büyük kız şöyle diyormuş.
“Ahh, padişah beni ekmekçisine alsa da doya doya ekmek yesem.”
Ortanca kız:
“Ah, padişah beni aşçısına alsa da doya doya yemek yesem,”diyormuş.
Küçük kız:
“Hah hah hah, padişah benim ayakkabımı önüme çevirse, gine varmam,” demiş.
Ertesi gün padişah bunları sarayına çağırtmış. Küçük kız aldırmayarak gitmiş. Ötekiler çok korkuyorlarmış. padişahın huzuruna çıkmışlar, padişah büyük kıza:
“Söyle kızım, sen akşam ne dedin?”
Korka korka:
“padişah beni ekmekçisine alsa da, doya doya ekmek yesem,” demiş.
padişah:
“Nişanlıyın bu kızı, ekmekçiye!”
Demiş.
Ortanca kıza:
“Sen ne dedin ya kızım?”
O da korka korka:
“padişah beni aşçısına alsa da doya doya yemek yesem, dedim,” demiş.
padişah:
“Nişanlayın bu kızı aşçıya” demiş.
padişah küçük kıza dönerek:
“Sen ne dedin ya kızım?”
Küçük kız da gülerek:
“Hah hah hah, padişah benim ayakkabılarımı önüme çevirse, gine varmam, dedim” demiş.
padişah kızarak:
“ Cellât edin bu kızı,” demiş.
Kız da o kadar güzelmiş ki, bir bakan bir daha bakayım, demiş. Fakat padişahın kız kardeşi bu güzelliğe dayanamamış ve kardeşine:
“İlle ağam, ben bu kızı kırk gün besliyeyim, sonra cellât edin,” demiş. Buna padişah razı olmuş. O da kızı alarak odasına götürmüş.
Bir gün padişahın bahçesinde eflâtun güller açacakmış. padişahın kız kardeşi kıza eflâtunları giydirerek bahçeye yollamış.
Kız bahçıvanı gömüş ve ona;
“Bahçıvan efendi, bahçıvan efendi; padişah uyur mu?”
Bahçıvan:
“Uyur” demiş.
Kız:
“Uyusun uyansın da, güllere boyansın,” demiş ve “pırr” diyerek uçmuş gitmiş. Bahçıvan, kızın güzelliğine dayanamamış ve bayılmış. Susuzluktan bütün çiçekler kurumuş. padişah bahçeye ne oldu, diye, dolaşıyormuş. Birde ne görsün, bahçıvan yerde baygın yatıyor. padişah bir tepme atarak bahçıvanı kaldırmış.
padişah:
“Ne bu hal” demiş.
Bahçıvan da:
“Vallahi efendim, bahçenin eflatun gülleri açtığı gün, eflatun elbiseli bir kız geldi. padişah uyur mu, dedi. Ben de uyur, dedim. O da “Uyusun uyansın da güllere boyansın”, dedi. Ben de bayılıverdim, o da uçtu gitti.
Padişah:
“ Git be aptal, gördüğün kim bilir nedir,” diyerek gitmiş.
Öteki hafta bahçede mavi güller açacakmış padişahın kardeşi kıza mavi elbiseler giydirmiş. Gine bahçeye göndermiş. Kız bahçıvana raslamış:
“Bahçıvan efendi, bahçıvan efendi, efendin uyur mu?”
“Uyur.”
“Uyusun uyansın da güllere boyansın,” demiş, Uçup gitmiş. Bahçıvan gine yere düşerek bayılmış. Bahçedeki çiçekler gine kurumuş. padişah, ne olduğu diye bahçeyi aramaya gitmiş. Gine bahçıvanı baygın bulmuş. padişah bir tepme atarak;
“Bu ne hal,” demiş.
Bahçıvan korka korka:
“Vallahi efendim, o kız gine mavilere giyinmiş geldi. Ben de bayıldım. İnanmazsanız bu hafta da siz bekleyin.”
O hafta da güller maverde açacakmış. padişahın kardeşi kıza, maverdeler giydirmiş. Kıza:
“ padişah seni götürürken ayakkabını çıkar, odasına getirdiği zaman elini cama vurur ve elini kanatırsın. O sırada “o sana sargı getirecek. Sen de ben bunu istemem. Senin incili mendilini isterim, dersin. Getirince camdan uçar gidersin,” demiş. Kızı bahçeye göndermiş. Kız bahçıvan efendi derken padişah kızı kucakladığı gibi götürmüş. Kız dışarıdayken ayakkabısını çıkarmış, odaya gelince, elini cama vurmuş ve elini kanatmış. padişah koşup bir sargı getirmiş. Kız:
“Ben bunu istemem, senin incili mendilini sar, demiş; o da sarmış.” Kız ağlayarak:
“Ayakkabılarım aşağıda kaldı,” demiş. padişah kızın ayakkabılarını getirip önüne çevirmiş. Kız da camdan uçup gitmiş. padişah günden güne hastalanmış. Sararmış, solmuş, Ayvalardan renk almış. Derdine kimse çare bulamamış. Artık kızın cellât günü de gelmiş. padişahın kız kardeşi kızı beyazlara giydirmiş, bir yatağa yatırmış. Kız elindeki sarılı incili mendili göstererek yatıyormuş. padişah cellâtlarla beraber içeriye girmiş. Kızın elinde sarılı kendi mendilini görünce hemen cellâtlara geri dönün demiş. padişah kızı odasına götürmüş kırk gün kırk gece düğün yapmışlar! Kız padişaha:
“Gördün mü ayakkabımı önüme çevirdin, ben de sana vardım,” demiş onlar ermiş muradına, biz çıkalım tahtına.
DERLEYEN :
Hüseyin ÇOKEK
KAYNAKÇA :
Türk Folklor Araştırmaları Dergisi, 1958, sayı: 107